Yıllardır Londra bankerlerinden, tefecilerden (zorunluktan olsa gerek!) serbest kullanımlı ama çok acayip yüksek faizli kredi – borç alınmasının yanlışlığını vurguladık, maliyetleri çok daha düşük Dünya Bankası ve IMF’nin kredileri ile..
Yıllardır Londra bankerlerinden, tefecilerden (zorunluktan olsa gerek!) serbest kullanımlı ama çok acayip yüksek faizli kredi – borç alınmasının yanlışlığını vurguladık, maliyetleri çok daha düşük Dünya Bankası ve IMF’nin kredileri ile ekonomik çöküşün ancak durdurulabileceğini yazdık.
Konuya vakıf olmayanlarca IMF’ci olmakla eleştirilenler arasında yer aldık!
Evet, Türkiye olarak kurucu ortağı da olduğumuz IMF sempatik değildir, özellikle de borç vereceği iktidarlar tarafından sevimsiz de gösterilir! Ama ortada ki gerçek; IMF’nin parayı koşullu vermesini siyasilerin sevmemesidir! Zira IMF, der ki, “Zor da olduğun için benden düşük maliyetli para istiyorsun. Hay hay ama benden alacağın borcu israfa, haya huya harcayamazsın! Hesabını verecek, şeffaf bir şekilde uygun konularda kullanabileceksin!”
Siyasilerin işine gelmese de aslında bu koşulların ne kadar makul olduğunu kişi empati yaptığında görebilir. Birey olarak yaşantısı düzgün olmayan, harcama kontrolünü bilmeyen bir tanıdığınıza siz borç verir miydiniz!
Yerelde bir banka böyle bir müşterisine kredi verir mi!
Dünya Bankası ya da IMF kredilerinin düşük maliyeti olması, vadelerinin uzunluğunun cazibesi yanında Türkiye için ekstra bir anlamı daha vardır. Son yıllarda sırtını Körfez sermayesine dayamış ekonomi anlayışından şeffaf ve çerçevesi belli batılı finansman kaynaklarına yönelmek ve de Dünya Bankası’nın ülkenin potansiyeline olan güvenini göstermesi pek çok konuda sinerji oluşturabilecektir.
Piyasalara güven verebilecektir.
Gelelim yukardaki yorumu yapmama neden olan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in Dünya Bankası ile 2024-2028 mali yıllarını kapsayan işbirliği süreci kapsamında ilk üç yıl içinde Türkiye’ye ilave 18 milyar dolarlık finansman sağlayacağı programın yürürlüğe girdiğini duyurduğu haberin özetine;
Dünya Bankasından kısa süre önce Türkiye’nin enerji arz güvenliğinin sağlanması ve işletmelerin yeşil dönüşüm sürecinin desteklenmesi için 3 ayrı proje için 1,5 milyar dolarlık finansman temin edilmişti. Şimdi de 2024-2028 mali yıllarını kapsayan dönemdeki mali ve teknik iş birliğinin temelini oluşturan program çerçevesinde Dünya Bankası ilk üç yıl içinde ülkemize ilave 18 milyar dolarlık finansman sağlayacağı, Ülke İşbirliği Çerçevesi (Country Partnership Framework-CPF) Programı, Bankanın İcra Direktörleri Kurulunda görüşülerek yürürlüğe girmiş!
Böylece Dünya Bankasının Orta Vadeli Program’ın açıklanmasının ardından Türkiye’ye aktardığı kaynak tutarı, devam eden 17 milyar dolarlık programa 18 milyar dolar daha ilave ederek 35 milyar dolara yükseltmiş oluyor.
Sayın Bakan DB’nin kredilerinin kullanımına dair açıklamasında, “Afetlere dayanıklılıktan ihracata kadar pek çok alanda destek sağlanacak” diyor ama çok ilginçtir sosyal medyada kaynağın “sığınmacılara istihdam sağlamak” için kullanılacağı koşulundan bahsediliyor! Hatta yeni iş yerlerinin istihdam edeceği kişilerin yarısının sığınmacı olması koşulundan bahsedenler bile var!
Milletimiz için külfet, demografik yapımız için risk olarak gördüğümüz kastedilenleri ne sığınmacı olarak kabul edebiliriz ne de daha fazla misafir! Ancak Sayın bakanın konuşmasından böyle bir anlamı nasıl çıkarmışlar doğrusu anlayamadım.
Elbette asparagasta olabilir. Ancak son yıllarda o kadar garip uygulamalara (KDV’nin yüzde 20 olması, vergilerin dubleleştirilmesi, yüzde 51’le mülkünden olunması vs) maruz kaldık ki, artık her şeye olabilir gözüyle bakan toplum konumuna düşürüldüğümüz için Sayın Bakanın bu konulara açıklık getirmesi oluşacak güven ortamının zedelenmemesi için yararlı olacaktır.
Recep Ali Aksoylu 16.04.2023