37 yıldır yapı dekorasyon sektöründe uygulamacı olarak faaliyet gösteren bir şirketin sahibi Harun ve Yalçın A. kardeşler. Şirket dediğim öyle gözünüzde büyütmeyin. Proje alındığında 30 – 40 kişiye iş..
37 yıldır yapı dekorasyon sektöründe uygulamacı olarak faaliyet gösteren bir şirketin sahibi Harun ve Yalçın A. kardeşler. Şirket dediğim öyle gözünüzde büyütmeyin. Proje alındığında 30 – 40 kişiye iş verebilen ama rutinde 3-4 personelin istihdam edildiği mütevazi bir ticarethane. Babalarından müesseseyi devir aldıktan sonra bir müddet daha yap-sat inşaatçılığı sürdürmüşler, sonra yenileme ve malzeme satışına odaklanmışlar.
Pazartesi günü telefon gelir iş yerine. Arayan bir müşterilerinin ihracat için talebi olan ürünün bilgilerini paylaşır. Bahsedilen ürün bizimkilerin kalemidir ama talep edilen miktarda stoklarında hiçbir zaman tutmamışlardır. Üretici firma ile babalarının zamanından beri hacimli çalışırlar ve ilişkileri de iyidir, temin edebilmeleri mümkündür. Telefonu cevaplayan ağabey Harun, “Piyasaların belirsizliğinden hareketle üreticilerden sabit fiyat alamadıklarından bu dönem stoklarında olmayan ürünler için fiyat veremeyeceklerini” söyler.
Kişi ertesi gün tekrar arar; işi kaçırmak istemediklerini, bu sektörü de çok iyi bilmedikleri için köklü bir firma olarak kendilerine refere edilen Harun ve Yalçın kardeşlerden bu ürünü tedarik edebilmede ve müşterilerine teslimde sorun yaşamayacaklarına inandıklarını ısrarla söyler. Yine olumlu yanıt vermez bizim kardeşler. Ama karşı tarafın ısrarlarına dayanamayıp şirkete gelmelerine olur verirler. Öğleden sonra 35-40 yaş aralığında iki kişi gelir Ataşehir ’deki şirkete. İki kardeşin de gözü tutmaz gelenleri. Ama gelenlerde tam laf cambazı… Bizimkiler açıkça yüzlerine karşı, üstelik vadeli çek ile alışveriş yapamayacaklarını söylerler. Gelenler yine de fiyat öğrenmek isterler. “Alışveriş etmeyeceğiz ama verebilecek olsaydık bu hafta için fiyatımız bu olurdu” der küçük kardeş Yalçın.
Gelenlerden adını Oktay olarak bildikleri daha derli toplu olanı telefon açmak için izin ister, koridora çıkar. İçeriden de duyulabilecek şekilde bir telefon görüşmesi yapar. Duraksamalardan karşı tarafta birden çok kişi ile görüştüğü intibaını verir ve içeri girer. Öğrendikleri fiyattan yüzde 2’ye tekabül eden bir indirim yapılması halinde fiyatın kendileri için uygun olacağını, çekini verecekleri banka bilgilerini bırakıp gerekli banka referans soruşturmasını yapmalarını, ardından da bu alışverişi tamamlamak istediklerini belirtip ayrılırlar.
Bizimkiler hayır der ama bir yandan da işlerin bıçak gibi kesildiği bir dönemde 27 bin 300 liralık kazanç hiç de fena olmayacaktır. Üstelik teklif edilen çek de fabrikanın istediğinden bir ay daha kısa vadelidir.
Hangi banka ile çalışıyorlardı diye sorar Harun.
BYK Bankası!
-“BYK ile çalışıyorlarsa iyi, çek karnesi vermede seçicidirler. Hem biz de çalışıyoruz, çalıştığımız şube müdüründen isteyelim referanslarını”.
Şube müdürü Çarşamba öğlen 14 gibi telefonla döndüğünde, “Bir yıl önce kurulmuş bir şirket, şimdiye kadar 1,4 milyon tutarında çeklerini sorunsuz ödediler, biz de olumsuz bir durum gözükmüyor” der.
Ararlar fabrikayı, gelen kişilerinin taleplerine uygun terminde ürünü tedarik edebileceklerini ve fiyatın teyidini alırlar. Sabah dokuz olmadan Oktay telefonla arar, bir saat sonra bu kez bir başka arkadaşı ile bizimkilerin şirketine gelir. Çayın yanında yemek için kurabiye de getirmişlerdir. Yalçın, siparişe dair formu düzenler, matbu protokolü hazırlar, karşılıklı imzalarlar. Önceki gün bilgisini verdikleri bankanın 205 bin 800 TL’lik çekini teslim edip ayrılırlar.
Allah bin bereket versin, yeni yılda ilk toplu satış. Üstelik bayi priminden sadece yüzde iki indirimle…
Fabrikaya sipariş geçilir, aldıkları çeki de ciro edip elemanlarıyla öğlen olmadan fabrikanın İstanbul’daki genel müdürlüğünde ilgili birime teslimini sağlarlar.
Cuma sabah fabrikanın satış müdürü arar; finansman koordinatörlüğünden alınan avans çeki uygun bulmadıklarını, siparişi işleme koyamayacakları bilgisini verir. Ardından da ekler “Bizim nezdimizde sizin krediniz çok daha yüksektir, vadesi geldiğinde karşılığı olmasa da siz ödersiniz biliyoruz ama biz sizin mağdur olmanızı istemediğimiz için …”.
Nasıl yanı önceki gün çekin verildiği bankanın şube müdürü olumlu ranseyman vermemiş miydi!
Zaman kaybetmeden Oktay’ı arar Harun A. “Bu alışverişin gerçekleşemeyeceğini, fabrikanın çeki geri teslim edeceğini, imzaladıkları satış – sipariş protokolünü karşılıklı iptal etmeleri gerektiği” bilgisini verir. Oktay bir türlü anlamak daha doğrusu kabullenmek istemez satışın iptalini. Dahası uzayan ve birkaç kez tekrarlanan telefon diyaloglarında müşterilerine mahcup olacaklarını, bu iptal nedeniyle başka siparişlerini de müşterinin iptal edebileceğini, zararlarının olacağını giderek yükselen ses tonuyla söyler. Harun, tekrar tekrar izah eder fabrikanın çeklerine mal veremeyeceğini, referanslarını olumlu bulmadıklarını. Hatta gerekçeli nedenini de…
Oktaygiller sadece BYK ile değil 5 ayrı banka ile daha çalışıyorlarmış. Halen hiçbir çekleri dönmemiş, arkası yazılmamış ama piyasada ileri vadeli vermiş oldukları 120 kadar çek yaprağının olduğunu öğrenmiş fabrikanın finans birimi. Bunun da birkaç milyonla piyasada itibar kazandıktan sonra ödenmeyecek çeklerle büyük voli hazırlığı demek olduğunu bizim iki kardeşin tecrübesinde olan iş insanları da bilir ama bu detayı öğrenmeden bu kez protokol imzalama gafletinde bulundular. Dahası gidip ofislerini ziyaret edip bir çaylarını içmediler, imza sirküleri vb. detayları almadılar, kontrol etmediler!
Sadece onlar mı?
Vadesi gelmemiş 120 adet çek yaprağı demek, bu çekleri kabullenmişlerden en az 60 mağdur adayı müessese demek!
Peki sonuç?
Sonucu, babamı tahlil için Göztepe’deki hastaneye götürdüğümde acilde karşılaştığımda bu hikayenin tamamını öğrendiğim Harun’dan dinleyelim.
“Cuma mesai bitmeden fabrika kurye ile çeki geri teslim etti. Aradım bendeki numarayı; yarın sabah gelip çeki almalarını, iptal edeceğimiz protokolü de getirmelerini söyledim. Hayır efendim, çeki geri alamazlarmış. Protokole göre siparişin teslimini sağlamazsam başımda çok ağrırmış. Akşam olmuştu, sabaha gelip bu konuyu kapatmaları gerektiğini söyledim. Cumartesi öğleni biraz geçe arkadaşımla sokağımızdaki pidecide iken adını Oktay diye bildiğimiz şahıs yanında iki kişi ile beraber gelip masamıza oturdu. Kapıda duran arabadan inen iki kişi de dükkânın önünde dikilmeye başladı. ‘Çeki almaya geldiğini ancak müşteriye aynı miktar malı başka bir yerden 27 bin TL daha yüksek maliyetle temin edebileceklerinden bu parayı da bizim karşılamamız gerektiğini, aksi takdirde sipariş protokolünü teslim etmeyeceklerini’ söyledi. Tehdit varı, sert üslupla. Korkup o parayı vereceğimi umdu herhalde. Saçmaladıklarını, böyle bir şeyin ticaretin hiçbir kitabında yer almadığını söyleyip bu şartlarda imzalanan evrakları karşılıklı imha etmeden çeki de teslim edemeyeceğimi, hukuka aksettireceğimi söylediğimde yanındaki kişinin sert darbesi ile gözlerim karardı. Arkadaşımın dediğine göre pideciden çıkarken de biz kimseye kuruş bırakmayız diyorlardı… Biz de her kuşun etinin yenmeyeceğini bu düzenbazlara gösterelim de görsünler.”
Harun ve Yalçın kardeşlerin bugün şahit olduğum hikâyelerine son zamanlarda çokça şahit oluyoruz. Bunca senenin esnafı, tüccarıyız biz yemeyiz demeyelim. Bu düzenbazlar her seferinde yeni yeni taktiklerle dürüst insanların zaaflarından yararlanmayı deniyorlar.
1990’larda bizzat yaşadığım hikâye aklıma gelince yazayım belki birkaç dosta, okura faydam olur diye düşündüm.
Yaşadığım namlularında yer aldığı vakadan şimdilik detaylıca bahsetmeyeceğim. O daha uzun bir hikâye. Bölge müdürüm Hulusi arkadaşıma; Bafra’daki bir sitenin B Bloğundan D Blok olarak gösterip ipotek verdikleri daire meğerse bitişik arsada sadece proje üzerinde varmış. Tapu şefini de dâhil ettikleri organize bir teşekkülden, son anda aldığım bir ihbarla zarar görmemeyi başarmıştım.
Recep Ali Aksoylu / 22 Ocak 2022